Puslu bir
İstanbul sabahında, tatilden bahsetmek biraz acı:( veriyor
insana.. ama nedense güzel anlar çabucak siliniyor bellekten, hiç yaşanmamış
gibi geliyor insana.. Bu yüzden yazdan birikenleri kayda almak, küçük tatları
kayda geçmek gerekir ki, dönüp tekrar tekrar bakalım, değil mi? Öyleyse
başlayalım!
Tatil benim
için sadece deniz, kum, güneş değil, tüm duyularımın harekete geçtiği
(özellikle tat alma duyusu elbette:) antenlerimin açık olduğu, bakıp da
göremediğim her şeyi, tadıp da tadını alamadıklarımı, dokunup da hissedemediklerimi algılamak,
kulağıma hoş gelen sesleri duymak
istediğim bir zaman dilimi.. O yüzden mümkün olduğunca tadını çıkarmaya
çalıştım bu küçücük anların..
Bodrum Yolu görününce çok sevindik! |
Bekleyiş.. Bitmek bilmeyen Temmuz sarısı sıcak.. O günlerde Sevgili Serdar Benli’nin bloğunu keşfedip Bodrum’a yerleşme hayalleri kurmaya başlamıştım! Hayaller şimdilik gerçeğe dönüşemese de bir köşede demlenmeye bırakıldı.
Arion Resort Otelinde balkondan manzara |
Bu yaz arabayla yolculuk yapmaya karar verdik.
Planımız, mavi yolculuk öncesi üç günü, sonrasında da 4 günü Bodrum civarında geçirmekti. İnternetten aradım, taradım Arion Resort adlı butik oteli buldum. Arion Resort, Gümüşlük Koyunbaba koyunda bir yamaçta konumlanan, yeşillikler içinde ve süit odaları olan bir otel. Yamaçta olması nedeniyle, denize yaklaşık 100 merdivenle ulaşılan bir asansörle iniliyor. Odalar ferah, ancak hizmet kalitesinden bahsetmek çok zor. Bir de deniz sürekli dalgalıydı biz oradayken.
Gümüşlük’e denizi için gidilmez zaten. Ne için gidilir derseniz, sanırım en çok mavi sandalyeli çay bahçesini ve orada içtiğim ada çayını, bir de küçücük dükkanında birbirinden hoş baskı fularlarını ve tişörtlerini satan Şükran hanımın “Gümüş Kediler” dükkanını en çok sevdim.. Lokmacı Ana’nın Mandalina reçeli de favorilerimden..
Gümüşlük'ün kediler |
Gümüşlük'te mavi sandalyeli kahve |
Gümüşlük’te son derece popüler olmuş bir mekan daha var. Adı “Limon”. Bir kere uğrayıp oturmadan ayrıldık.. Nedense bu kadar “in” :) olmuş yerler bende bir antipati yaratıyor.. Herkesin önünde sıraya girdiği ve bir kaç gün önceden rezervasyonla gidilebilen yerlere karşı bir çekincem var. Denemediğim için bir yorum yapmıyorum, ama Limon’u sakin bir zamanda, tatil sezonu dışında deneyimlemeyi düşünüyorum. Kıyıdaki balıkçılar fazla turistik olmuş, balık yemek için Yalıkavak’taki Sait, Deniz Kızı ve Çardaklı’yı tercih ettik. Sait oldukça ün yapmış, ününü de hakkediyor doğrusu.. Özellikle kalamarı harikaydı. Diğer mekanlara göre bir parça yüksek gelebilir hesap, ancak abartmadan (gerçi biraz zor ama) yerseniz makul bir hesap ödeyebilirsiniz. Deniz Kızı ise hem atmosfer hem de lezzet olarak bana çok uydu. Hele geç yenen bir öğle yemeği sırasında içtiğim rakının tadı damağımda kaldı.. Çardaklı ise, Yalıkavak’ın içinde, fazla göze çarpmayan küçücük bir balıkçı lokantası, ama gerek ortamı, gerekse lezzetli mezeleri yabana atılmamalı.. Balıklı içli köftesini öneririm. Gümüşlük’te bir de başka bir mekanı ararken kaybolup da tesadüfen uğradığımız “Teldolap” var. Dağın başında taş bir ev görünümünde, içine girdiğinizde ise gerek atmosferi ve çalışanları, gerekse meşhur yaprak ciğeriyle “mutlaka bir daha gelmem lazım dedirten bir yer.. Haftanın belirli akşamları canlı ve oldukça kaliteli müzik de dinleyebiliyorsunuz. .
İşte bunlar, biriktirdiğim anların bir kısmı.. Sanırım ben “an” koleksiyoncusu olmaya karar verdim:) Bir de Mavi Yolculuk var ki o da ayrı bir yazının konusu..
Gümüşlük Teldolap |
Yalıkavak'ta gün batımı |
Yalıkavak |